top of page

Sosyal Medyada Bilgi Savaşları

  • Yazarın fotoğrafı: Fatih İLHAN
    Fatih İLHAN
  • 2 Tem 2014
  • 6 dakikada okunur

Günümüz dünyasında başta sosyal medya olmak üzere internet, hayatımızda çok önemli bir yer alıyor. İnternet ile ilgili yapılan bir araştırmaya (Comscore) göre internet kullanımında İngiltere’den sonra Avrupa’da ikinci sıradayız. Türkiye’de sosyal medya kullanım oranı tüm nüfusa oranla %45 seviyelerinde (Türkiye’de 36 milyon facebook hesabı var). Günde ortalama (PC ve Mobil cihazlar) 6,8 saat internette sörf yapıyoruz. Bu sörfün yaklaşık 2,5 saati sosyal medyada geçiyor.


Tüm bu verilerden yola çıkarak günlük hayatımızda birçok gerçeği (!) internetten / sosyal medyadan öğrendiğimiz sonucuna varabiliriz. Haberleri gazeteler ya da televizyondan önce twitter hashtagleri ile öğreniyoruz desek yeridir. Örneğin bir medya devi Radikal, baskısını geçtiğimiz günlerde durdurarak yayın hayatına sadece internetten devam etme kararı aldı. Görüldüğü üzere birçok şeyi internetten ya da sosyal medyadan öğreniyoruz ama bu bilgilerin gerçekliği tartışılır. Elbette ki “düşünürsek” tartışılır. Ne yazık ki genelde düşünmeden hareket etmekte beis görmüyoruz. Çünkü millet olarak atışmayı seviyoruz ama atıştığımız konuları araştırmak zor geliyor. Özellikle bir konu hakkında etraflıca düşünmeden sırf istediğimiz şekliyle pişirilip, servis edildiği için içeriğini sorgulamadan yemeği çok güzel yiyoruz. Herkesin bahsettiği Münir ÖZKUL ve Cigulinin asılsız ölüm haberleri belki de en masum paylaşımlar. Nitekim ulusal ve uluslararası politikalarımızı hedef tahtasına oturtan diğer konular bu paylaşımlara tabir-i caizse rahmet okutur.


Sosyal mecranın gücünden bahsedeceksek eğer “Arap Baharı” es geçilemeyecek bir devrim zinciridir. Nitekim Arap Baharı Sürecinde İnternet ve Sosyal Medyanın Rolü başlıklı makale bile konuyu özetler nitelikte1. Hatta bu satırları kaleme alırken Bakan Yazıcı’nın “twitter olmasaydı Arap Baharı olmazdı” sözü de gözümde canlandı. Bilindiği üzere Tunus’ta başlayan Arap Baharı zincirinin ana örgütlenmesi sosyal medya aracılığıyla olmuştur. Bu gücün pozitif ve negatif etkileri olduğu herkes tarafından hemfikir olunan gerçek. Pozitif yönü çok fazla olduğu ve bilindiği için bugün negatif etkilerinden dezenformasyon-misenformasyon ikilemini naçizane ele almaya çalışacağım.


Bilgi (enformasyon), farklı şekillerde karşımıza çıkıyor. Eğer, o bilgiyi araştırıp, gerçekliğini test etmiyorsak, yanlı ya da yanlış bilginin aktarımında bilerek ya da bilmeyerek hizmet etmiş oluyoruz. Bu açıdan bakıldığında bilginin iletimi ile ilgili literatürümüze katılan farklı kelimeler arasında iki özel kelime var. Dezenformasyon(kasıtlı olarak yanlış bilgilendirme) ve misenformasyon (bilmeden yanlış bilgilendirme). Aslında bilginin iletimi %95’in üzerinde bir oranla misenformasyon yoluyla oluyor. Şöyle ki, ilk olarak bir kişi herhangi bir konuyla ilgili kasıtlı olarak yanlış bir paylaşım yapıyor. Bu yeri geliyor fotoshopla yeri geliyor mesnetsiz haberler şeklinde oluyor. Akabinde sosyal medyanın en önemli özelliği olan kontrolsüz ve hızlı yapısyla çok kısa sürede gerçekliğini sorgulamadan yanlış paylaşım alabildiğine artıyor, tabir-i caizse önü alınamıyor. Değil 40, 400 akıllı bile gelse o kuyudan bir hayır gelmiyor. Her ne kadar kuyuya taş atanı deli olarak nitelesek bile, sosyal medyayı dikkatli gözlerle takip ettiğimizde o kişilerin deli olmadığı, dezenformasyonun mimarı olduğu görülebiliyor. Özellikle bu tarz yanlış bilgilendirmelerin sosyal medyada “SPONSORLU” olarak (para karşılığı reklam misali kullanıcılara gösterilmesi) yayınlanması herşeyi özetliyor. Akabinde sosyal medyanın sözde etkin özde kullanıldığının farkında olmayan silahlı gücü bordo klavyeliler yalan/yanlış paylaşımlara nefret sosunu ekleyerek garson misali servis ederek kendileri için biçilen rolü eksiksiz oynuyor.


Hatırlarsınız bundan 1,5 yıl kadar önce, 29 Ekim 2012 tarihinde sosyal medyaya servis edilen bir görüntü vardı. Elinde Türk bayrağı olan çocuğu kovalayan polise ilişkin görüntünün ortaya çıkması sonrası (en hafif tabirle) serzenişlerin bini bir para halini almıştı. İçerisindeki kini kusmaya yer arayanların hezeyanları sosyal medyayı anında kapladı. Kısa süre içerisinde fotoğrafların orijinal halleri çıkınca kazın ayağı da ortaya çıkmış oldu. Bu paylaşım 1000’lerce kişi tarafından yapılsa da mimarı 1 ve dağıtımına öncülük yapan 10 kişi dezenformasyon kaynağı, olayın gerçekliğine inanıp paylaşanlar ise misenformasyon kaynağı olarak ifade edilebilir. Üzücüdür ki, sosyal medyada oluşan asılsız paylaşımların %95’inden fazlası bu şekilde bilmeden, gerçek sanılarak yapılıyor. Önemli olan şu ki; aşağıdaki farklı görüntüleri bir araya getirip yukarıdaki şekliyle çarpıtanların tek amacı bir çatışma ortamı oluşturmak. Ne yazık ki başarılı oldukları da aşikâr. Oltaya gelenlerin çokluğu maalesef bu vb. olayların her geçen gün artarak devam edeceğinin önemli göstergesi niteliğinde.


Geçmişten hızlı adımlarla günümüze geldiğimizde önemli bir adım da Gezi Parkı olaylarında karşımıza çıktı. Gezi parkında bir çok bilgiyi sosyal medyadan edindiğimiz doğrudur. Bu anlamda doğru bilgilerin hakkını teslim etmek gerekir. Yalnız konumuz ile ilgili kısımlara bakarsak 100’lerce polisin istifa ettiğinden tutun da 10’larca göstericinin ölümüne kadar anlık yüzlerce tweet paylaşıldı. Herbirini anlık gaza gelen gençlerin paylaşımları olarak kabul edelim. Yalnız konu ile ilgili olarak uluslararası medyanın gezi parkı eylemleri görüntüleri arasına İktidar Partisinin Kazlıçeşmedeki miting görüntülerini koyması gözardı edilmemesi gereken bir gerçek. Popüler olma namına bireysel kullanıcıların yapmış olduğu yanlış bilgilendirme hoş karşılansa da işin içine uluslararası medya girdiğinde “nedense” dezenformasyonun kralı ile karşı karşıya olduğumuz hissine kapılıyorum, hayırdır inşaAllah...!


Uluslararası medya deyince biraz daha günümüze yaklaşalım. Elim bir kaza (ya da diğer bir ifade ile ihmal) sonucu Soma’da 301 canımızı kaybettik. “İnsan” kimliğimizin hakkını verircesine unutsak bile aslında konu ile ilgili söylenebilecek onlarca şey var, hiçbir şey yok. İşte bu kadar karmaşık bir durum. Sırf ülkemizdeki İş Güvenliği ile ilgili yazılacak onca şey var. Özellikle İSG (İş Sağlığı ve Güvenliği) uygulamasının çatırdayışı her yerden duyuluyor. İş Güvenliği kapsamında kullanılan kulaklıkları bu çatırdayışı duymamak için takanlar dahi duyuyordur. Ama benim bahsedeceğim uluslararası medyanın Soma’yı da kullanma cabası. Bildiğiniz gibi Soma’yı, olayın ardından Başbakan Erdoğan ziyaret etti. Bu ziyaret esnasında sosyal medyaya bir görüntü servis edildi. Nitekim bu görüntü halkın tepkisinden korkan Erdoğan’ın bölgede bir markete sığındığı yönündeydi. O da ne? Benzer haberin Alman kanallarında da boy gösterdiğine şahit olduk. Oysa görüntünün 2012 yılında çekildiği sonradan ortaya çıktı. Çıktı çıkmasına da algı operasyonu çoktan hedefine ulaşmıştı. Ne yazık ki uluslararası medyanın yaptığını güzel ülkemde de fazlasıyla yapıldı. Hem de bir çoğu olayın gerçek olduğunu düşünerek alet oldu bu duruma…


Daha da yakın bir tarihe gelelim, Okmeydanı’ndaki alevi bir kardeşimizin polis kurşununa hedef olması. Açık söylemek gerekirse bu olay da başka türlü kokular ayyuka çıkıyor ama biz olayın dezenformasyon-misenformasyon boyutuna değinelim. Olaylar neticesinde geçmişten günümüze her fırsatta kaşınan yaramız olan Alevi-Sünni kutuplaştırması yönünde çabalar gün yüzüne çıktı. Sözde aydın özde zihni karanlık bir avukat, cübbeli profil fotoğrafı ile bir görüntü paylaştı. Görüntüde bir özel harekat polisi duvarda Hz. Ali’nin resmi olan ve küçücük bir çocuğun bulunduğu bir odada arama yapıyor. Bu durumu da cübbeli kukla, “Devletin cinnet hali, Okmeydanı” diyerek paylaşımda bulunmuş. Amacı belli olan bu kişi, popülarite peşinde bir birey değil. Keşke öyle olsa. Bu paylaşımı yapan nifak tohumu ise cübbesi ve Avukat kimliğini kullanarak olaya ciddiyet katan bir maşadan başka bir şey değil. Bu paylaşım kelimenin tam anlamıyla dezenformasyona örnek. Peşinden bu görüntüyü gerçek sanıp, gerçekliğini sorgulamadan paylaşan 100’lerce kişi ise bu maşaya alet olan insanlarımız misenformasyona bariz birer örnek. Olayın ardından dikkatli gözler ise bu fotoğrafın 2010 yılında Irak sınırları içerisinde çekildiğini ortaya çıkardı. Ama olay çoktan amacına ulaşmış, etrafta yine kutuplaşma başlamıştı. Özellikle Alevi kardeşimizin ailesinin sağduyulu yaklaşımı ise bence herkese örnek olmalıydı.


Aslında en acısı da sosyal mecrada bilginin çarpıtılması veya soslanması çok fazla iken habercilerin hatta bakanların bile oltaya gelmesi, alet olması. Örneğin sosyal medyayı en aktif kullanan vekillerden biriydi Egemen BAĞIŞ. Günün birinde kolayca oyuna getirildi. Şöyle ki, sanki projenin çok ihtiyacı varmış gibi Marmarayı yüceltmek amacıyla internette bulduğu bir görüntüyü (Tüp Kuyruğu) CHP dönemindeki tüp geçit diyerek yayınladı. Oysa eline geçen fotoğrafın gerçekliğini hiç araştırmayan Bağış, en büyük gaflarından birini yapmıştı ama farkında değildi. Çünkü söz konusu fotoğraftaki tüp kuyruğu CHP döneminde değil, kendinin de içinde yer aldığı AKP döneminde Van’da çekilmişti. Fotoğrafa bakıyorum da araştırma yapmasına bile gerek yok. Ekrandaki soldan 2. Adamın elindeki cep telefonuna bile baksa durumu anlayabilir ama bunu anlayabilmek için incelemeye gerek duymak gerekiyor.


Vekillerden başka gazetecilere baktığımızda da benzer olaylara karşılaşıyoruz. Bildiğimiz gibi 17 Aralık sonrası güzel ülkem tape ve video cennetine döndü. Her gün 3-4 kayıt ortaya çıkıyordu. Bir kesim tüm kayıtların gerçek olduğunu düşünürken bir diğer kesim ise tamamının montaj olduğuna inanıyordu, ki halen de durum aynı. Ama konumuzla alakalı olan video tam anlamıyla Türkiye’de bomba etkisi yarattı. Bir kişi, BAŞÇALAN adıyla sosyal medyada bir hesap açtı. Yolsuzluk olaylarında paranın Erdoğan’ın evinden bir holdinge götürülüşünün fotoğraflarını yayınladı. Kısa süre içerisinde fotoğraflar paylaşım rekoru kırdı. Aynı günün akşamı, söz konusu fotoğrafların fotoshop programıyla nasıl hazırlandığı video şeklinde anlatıldı2. Montaj olduğu ortaya çıkan görüntüleri o ana kadar bir çok gazeteci, yazar ve televizyoncu paylaşmıştı bile. Tuncay OPÇİN, Faruk ASLAN, Tayfun TALİPOĞLU oltaya gelenlerin bazıları.


Sadece iktidar-Muhalefet arası çatışma ortamı değil farklı konularda da provokasyon amacıyla sosyal medya baş aktör konumunda. Özellikle bilginin kontrolsüz ve hızlı bir şekilde yayılımı birçok kara maskeli tarafından bulunmaz nimet olarak görülüyor. Geçen yıl ODTÜ’deki Devrim yürüyüşü ile ilgili bir fotoğraf servis edildi. PKK sitesi olarak bilinen Fıratnews konuyu haber yaptı. Bu haberdeki düzmece görüntüyü sosyal medya kullanıcıları da (bordo klavyeliler) planlandığı şekilde kendilerine biçilen rolü uygularmışçasına paylaştı. Üstelik söz konusu fotoshop bariz hatalara davetiye çıkaran acemice bir üründü. Zaten sormadan edemiyorum, bu kadar acemice hatalarda dahi oltaya geliyor isek, biraz daha emek verilen profesyonel ellerden çıkan düzmece görüntülerle ne kadar daha aldatılacağız veya şimdiye dek kaç kez aldatılmışızdır.


Sonuç olarak sosyal medyanın hızlı teknolojisi bir çok faydası yanısıra çok güzel bir yönlendirme kaynağı olarak kullanıldığını da unutmamak gerekiyor. Biz sosyal medya kullanıcıları olarak biraz daha temkinli davranmak zorundayız. 5N 1 K modu kadar olmasa da en azından bir mantık süzgecinden geçirmek, sorgulamak alet olmamızın önüne geçebilecektir. Bilgi teknolojisinde basit bir piyon olarak değil de bir birey olarak hareket etmenin en önemli adımı da bu olsa gerek. Mümin Sekman’ın dediği gibi, “Bilgi 5 harflidir, 5’te 4’ü ilgidir”. İlgilenmek ise konunun gerçekliğini sorgulamaktır. Yoksa elde ettiğimiz şey bilgi değil olsa olsa algıdır…


Kaynaklar

[1] Ali KORKMAZ, Arap Baharı Sürecinde İnternet ve Sosyal Medyanın Rolü, International Symposium on Language and Communucation: Research Trends and Challenges (ISLC), İzmir, 2012.

[2] Montaj Hazırlama Videosu, http://www.youtube.com/watch?v=scox6wTFsg0

 
 
 

Comments


Bu site ile gerek Çevre Mühendisliği ile ilgili bilgi edinebilir, gerekse çesitli dokümanlara ulasabilirsiniz...

Her konu ile ilgili olarak benimle temasa geçebilir, fikir alışverişinde bulunabilir, bilgi alabilirsiniz...

Dr. Fatih İLHAN
bottom of page